Yargıtay, evlilik içindeki iletişim ve duygu durumlarının toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında nasıl bir yere oturduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Ülkemizde boşanma davaları ve evlilik içi şiddet konularında sıklıkla başvurulan mahkemelerde verilen kararlar, toplumsal normlar ve yargı süreçleri hakkında tartışmalara yol açmaya devam ediyor. Yakın zamanda Yargıtay, eşine hakaret eden bir erkeği "kusurlu" buldu ve bu karar, sosyal medyada geniş yankı buldu. Peki, bu kararın arka planında neler yatıyor? Yargıtay’ın bu kararla yerleşik normların dışına çıkması, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından ne anlama geliyor?
Söz konusu boşanma davasında, koca eşine "çok yiyorsun" şeklinde hakaretlerde bulunmuştu. Bu durum, kadının psikolojik durumunu fazla etkilemiş ve bu nedenle kadın, boşanma davası açma yoluna gitmişti. İlk duruşmada, mahkeme kadın lehine karar vererek, erkeğin davranışlarını haksız bulmuştu. Ancak, ilk mahkeme kararından sonra erkek tarafı, verilen kararın düzeltmesi için Yargıtay’a başvuruda bulunmuştu. Burada yapılan itirazlar sonucunda, Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği kararı onaylamış ve erkeği kusurlu bulmuştu.
Yargıtay’ın bu kararı, özellikle erkeğin eşine yaptığı hakaretin toplumdaki cinsiyet eşitsizliği üzerindeki yansımalarını gözler önüne seriyor. Geleneksel aile yapısında, inanç ve normlar, erkeklerin daha güçlü ve hakim olduklarını pekiştirirken; kadınların sessiz kalmaları veya olaylara göz yummaları bekleniyor. Yargıtay’ın bu kararı, kadınların seslerini çıkarması ve haklarını savunmasının önemini vurguluyor. Özellikle boşanma davalarında bu tür hakaretler, sadece gündelik hayatı etkilemekle kalmayıp, kadının ruh sağlığı üzerinde de ciddi etkiler yaratıyor. Yargıtay, verdiği bu karar ile sadece bu spesifik durumu değil, aynı zamanda milyonlarca kadın için bir emsal oluşturup, cinsiyet eşitliği mücadelelerine destek vermiş oldu.
Bu olayla bağlantılı olarak, kadınların boşanma davalarında şiddet ve hakaret gibi durumları daha cesur bir şekilde mahkemelere taşımaları gerektiği anlaşılmaktadır. Kadınların haklarını aramaları, yalnızca bireysel olarak değil, toplumsal bir dönüşümün parçası olarak değerlendirilmeli. Yargıtay’ın kararı, toplumsal farkındalığın artmasında, kadına yönelik şiddet ve hakaretin hoşgörü ile karşılanamayacağının anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda, yasaların sadece cinsiyet bazında değil, insanlık ve eşitlik bazında işlenen suçlara karşı nasıl işleyeceğinin de bir göstergesi olmuştur.
Sonuç olarak, Yargıtay’ın verdiği bu karar, hukuki çerçevede önemli bir adım olarak değerlendirilirken, toplumsal algı ve normlar açısından da dikkat edilmesi gereken bir mesele olarak gündeme geliyor. Eşine hakaret eden bir kocanın "kusurlu" bulunması, cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik önemli bir katkı olarak not edilecek ve toplumda bu gibi davranışların kabul edilemez olduğu mesajını güçlendirecektir.